İmam Suyutî, konuyla ilgili olarak özetle şunları söylemiştir: “İnsanların mevlid-i nebevi için toplanıp Kur’an okumaları, Hz. Peygamber (a.s.m)’in veladetiyle ilgili haberleri/menkıbeleri seslendirmeleri, bu münasebetle yemek tertiplemeleri bida-i hasenedir/güzel bir bidattır. Çünkü, bu toplantılarda Hz. Muhammed (a.s.m)’e karşı büyük bir tazim, bir saygı, onun dünyaya teşriflerinden ötürü büyük bir sevinç söz konusudur. Bu ise, sahibine büyük bir sevap kazındırır.” (bk. Suyutî, el-Havî li’l-fetavî, 1/272-şamile).
Mevlid kelimesinde "doğum" mânası vardır. Kandil kelimesinde de, belli günlerde yakılan aydınlık anlamı mevcuttur. İkisini bir araya getirip de Mevlid Kandili dediğimizde, Resûlüllah`ın doğum
gecesinde minarelerde yakılan kandiller hâtıra gelmektedir. Müslümanlar, her sene Rebiü`l-evvel ayının on ikinci gecesine giriş teşkil eden geceyi dinî merasimlerle ihyâ eder, farklı bir huzur ve
neş`eyle tes`id etme titizliği gösterirler. Kandillerle donatılan camiler bu niyetle dolar, taşar...
Müslümanlar bu geceyi, hem kendi açılarından, hem de çocukları açısından düşünürler. Kendi açılarından düşünürken ibâdetleri, çevredeki konu komşuya yardımları, çeşitli iyilikleri hatırlar,
farklı bir yardım anlayışında olurlar. Çocukları açısından ise, çok dikkatli olurlar. Mâsum dimağlarda gecenin güzel bir hatıra olarak kalmasını temin edecek çarelere başvururlar. Nitekim o günde
çocukların sevineceği şeyler alırlar, hoşlarına gidecek sohbetler tertip ederler, gecenin, zihinlerinde tatlı bir hâtıra olarak kalmasını temin ederler.
İslâm dünyasında mevlid merasimi ilk defa, Mısır'da hüküm süren Fatımîler (910-1171) tarafından tertiplenmiştir. Bu merasimler saraya ait olup, sadece devlet erkanı arasında cereyan etmekte idi.
Fatimîler, Hz. Ali (r.a.) ve Fatıma (r.anha.)'ın doğum günlerinde de mevlid merasimleri tertip ederlerdi.
Sünnî müslümanlarda ilk mevlid merasimi, Hicri 604 yılında, Selahaddin Eyyubî'nin eniştesi ve Erbil atabeği Melik Muzafferuddun Gökbörü tarafından tertiplenmiştir. Uzun hazırlıklarla düzenlenen
merasimler, bütün halkı kapsayan bir şekilde düzenlenirdi. Muzafferuddin, çevre bölgelerden fakıh, sûfi, vaiz ve diğer alimleri Erbil'e çağırır ve kutlamalar gayet debdebeli bir şekilde cereyan
ederdi.
Daha sonra, değişikliğe uğrayarak, Mekke'de de mevlid merasimleri tertiplenmeye başlanmıştır.Mekke ve Medine'den sonra mevlid merasimleri, İslam coğrafyasının her tarafında birbirinden farklı
şekillerde tertiplenmeye başlanmış ve bu, bugüne kadar sürekliliğini korumuştur.
Osmanlılar tarafından mevlid, ilk defa III. Murat zamanında, 1588'de resmi hale getirildi. Merasimler, belirlenmiş teşrifât kaidelerine uygun olarak sarayda tertiplenir, ayrıca, önceleri Ayasofya
Camii'nde, sonraları ise Sultan Ahmed Camii'nde yapılan merasimlere, devlet erkanıyla birlikte halk da katılırdı.
Bu merasimlerde, önce müezzin tarafından Kur'an-ı Kerîm okunur, bunun peşinden de vaazlar verilirdi. Daha sonra mevlidhân kürsüye çıkar ve bir bölüm okuduktan sonra iner hediyesini alır ve ikinci
mevlidhan kürsüye çıkarak, okumaya devam eder ve belirlenmiş kaideler çerçevesinde mevlid kutlamaları son bulurdu. (Asım Köksal İslam Tarihi)
Mevlidin dinimizdeki yeri nedir?
Mevlid Peygamberimizden (a.s.m.) üç dört asır sonra icad edilen İslâmî bir âdet olmakla birlikte, bid’atın hasene (güzel) kısmına girmektedir. Büyük hadis ve fıkıh âlimi olan İbni Hacer, mevlid
merâsiminin meşrûiyeti hakkında şu hadisi zikreder:
İbni Abbas’ın rivayetine göre, Resûl-i Ekrem Efendimiz (a.s.m.) Medine’ye hicret ettiklerinde Aşure gününde Yahudilerin oruç tuttuklarını öğrenir. Oruç tutmalarının sebebini sorduğunda
Yahudilerden şu cevabı alır:
“Bu çok büyük bir gündür. Bugünde Allah, Mûsâ ile kavmini kurtardı. Firavun ile kavmini suda boğdu. Mûsâ da buna şükür için oruç tuttu. İşte biz de bugünün orucunu tutuyoruz.”
“Bunun üzerine Peygamberimiz, ‘Öyleyse biz Mûsâ’ya sizden daha yakın ve evlâyız’ buyurdu. O günden sonra hem kendisi oruç tuttu, hem de tutulması için tavsiyede bulundu.” ( Müslim, Sıyam
127)
İbni Hacer bu nakilden sonra şöyle der: “Bundan anlaşılıyor ki, böyle bir günde, mevlid gecesinde Allah’a şükretmek tam yerindedir. Fakat mevlid merasiminin Peygamberimizin doğum gününe denk
getirilmesi için dikkat etmek gerektir.” (el-Hâvî fi'l-Fetevâ, 1/190.)
Bugünkü İslâm ülkelerinde Peygamberimizin doğumunu yâd etmek, ona salât-selâm getirmek maksadıyla çeşitli dillerde okunan mevlidler vardır. Arapça “Bâned Suâd, Bürde ve Hemziyye” kaside-leri
birer mevliddir. Türkçede ise yirmiden fazla mevlid manzumesi vardır. Fakat bunların içinde en çok tutulan ve okunanı Süleyman Çelebi merhumun 1409 yılında yazdığı Vesiletü’n-Necât isimli mevlid
kitabıdır.Önceleri yalnız Peygamberimizin doğum gününde okunan ve tertip edilen mevlid merâsimleri, daha sonra bütün mübarek gecelerde tekrarlanmış, bilhassa memleketimizde daha da yaygınlaşarak,
ölüm, hastalık ve daha birçok vesilelerle okunagelmiştir. Bazı İslâm âlimleri mevlidi bid’at sayarak karşı çıkmışlarsa da yukarıda da ifade ettiğimiz gibi ,
Bediüzzaman, zamanımızda bu meseleyi şöyle tashih etmiştir:
“Mevlid-i Nebevî ile Miraciyenin okunması gayet nâfi (faydalı) ve güzel âdettir ve müstahsen (iyi, hoş) bir âdet-i İslâmiyedir. Belki hayat-ı içtimaiye-i İslâmiyenin gayet lâtif ve parlak ve
tatlı bir medar-ı sohbetidir (sohbet sebebidir). Belki hakaik-i imani-yenin ihtarı (hatırlatılması) için, en hoş ve şirin bir derstir. Belki îmanın envarını ve muhabbetullah ve aşk-ı Nebevîyi
göstermeye ve tahrike en müheyyic (heyecan uyandıran) ve müessir bir vasıtadır.” (Nursi, Meklubat, s. 281-285)
Kandiller nasıl değerlendirilmelidir?
Bütün kandil gecelerinde yapılabilecek ve yapılması gereken önemli bir takım afv ü mağfirete nail olma, ecr ü sevap kazanma, manevî terakki kaydetme, bela ve musibetlerden kurtulma ve rıza–i
İlâhiye ulaşma vesileleri vardır ki, bunlardan bazılarını maddeler hâlinde kısaca ve toplu olarak yeniden hatırlamakta yarar var:
1. Kur'ân–ı Kerim okunmalı; okuyanlar dinlenmeli; uygun mekânlarda Kur'ân ziyafetleri verilmeli; Kelamullah’a olan sevgi, saygı ve bağlılık duyguları yenilenmeli, kuvvetlendirilmeli.
2. Peygamber Efendimiz (sas)’e salât ü selâmlar getirilmeli; O’nun şefaatini ümit edip, ümmetinden olma şuuru tazelenmeli.
3. Kaza, nafile namazlar kılınmalı; varsa o geceye ait nakledilen namazlar, onlar da ayrıca kılınabilir; kandil gecesi, özü itibariyle ibadet ve ibadette ihsan şuuruyla ihya edilmeli.
4. Tefekkürde bulunulmalı; “Ben kimim, nereden geldim, nereye gidiyorum, Allah’ın benden istekleri nelerdir” gibi konular başta olmak üzere hayatî meselelerde derin düşüncelere girmeli.
5. Geçmişin muhasebe ve murakabesi yapılmalı; ve şimdinin ve geleceğin plân ve programı çizilmeli.
6. Günahlara samimi olarak tevbe ve istiğfar edilmeli; idrak edilen geceyi son fırsat bilerek nedamet ve inabede bulunulmalı.
7. Bol bol zikir, evrad ü ezkarda bulunulmalı.
8. Mü’minlerle helalleşilmeli; onlarla irtibatımız cihetinden rızaları alınmalı.
9. Küs ve dargın olanlar barıştırılmalı; gönüller alınmalı; kederli yüzler güldürülmeli.
10. Kişi kendine ve diğer Mü’min kardeşlerine hattâ isim zikrederek dualar etmeli.
11. Üzerimizde hakları olanlar aranıp sorulmalı; vefa ve kadirşinaslık ahlâkı yerine getirilmeli.
12. Yoksul, kimsesiz, öksüz, yetim, hasta, sakat, yaşlı olanlar ziyaret edilip, sevgi, şefkat, hürmet, hediye ve sadakalarla mutlu edilmeli.
13. O gece ile ilgili âyetler, hadîsler ve bunların yorumları ilgili kitaplardan ferden veya cemaaten okunmalı.
14. Dini toplantılar, paneller ve sohbetler düzenlenmeli; va’z ü nasihat dinlenmeli; şiirler okunmalı; ilâhî ve ezgilerle gönüllerde ayrı bir dalgalanma oluşturmalı.
15. Kandil gecesinin akşam, yatsı ve sabah namazları cemaatle ve camilerde kılınmalı.
16. Sahabe, ulema ve evliya türbeleri ziyaret edilmeli; hoşnutlukları alınmalı; ve manevî iklimlerinde vesilelikleriyle Hakk’a niyazda bulunulmalı.
17. Vefat etmiş yakınlarımızın, dostlarımızın ve büyüklerimizin kabirleri ziyaret edilmeli; iman kardeşliğine ait sadakati yerine getirilmeli.
18. Hayattaki manevî büyüklerimizin, üstadlarımızın, anne ve babamızın, dostlarımızın ve diğer yakınlarımızın kandilleri bizzat giderek veya telefon, faks yahut e–mail çekerek tebrik edilmeli;
duaları istenmeli.
19. Bu kandil gecelerinin gündüzlerinde mümkün olduğunca oruç tutulmalı.
Mübarek gecelerin ihyası ile ilgili özel bir ibadet mevcut değildir. Namaz, tilavet–i Kur'ân, dua gibi bütün ibadet çeşitleri ile gece ihya edilebilir... Mübarek gecelerde kılınan bazı hususi
namazlar sünnette mevcut değildir; muteber bir rivayete de istinad etmezler. Bu, “O gecelerde namaz kılmak mekruhtur” anlamına gelmez. Teheccüd ve nafile namazları teşvik eden rivayetler çoktur.
Bunların mübarek gecelerde yapılması elbette daha faziletlidir.” (Canan, Kütüb–ü Sitte, 3/289).
Kandil gecelerine ait olduğu kaydedilen namazları da ayrıca kılmakta ise bir sakınca yoktur; sevaptan hâli değildir.