وَمَا يَعْلَمُ تَأْوِيلَهُ إِلاَّ اللّهُ وَالرَّاسِخُونَ فِي الْعِلْم”Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten nehyedersiniz ve Allah’a
inanırsınız.” (Âl-i İmran 110)
Bu ayet-i celile, bu ümmetin bir vasfı olan, iyiliği emretmesi ve kötülüğü nehyetmesini beyanla mezhepsizliğin haram ve bir mezhebe bağlanmanın vacip olduğunu ispat etmektedir. Şöyle ki:
· Madem bu ümmet ve bu ümmetin âlimleri, Allah tarafından, iyiliği emretmek ve kötülüğü nehyetmekle vasfedilmiştir. O hâlde ittifakla emrettikleri şeyin iyilik
ve nehyettikleri şeyin de kötülük olması gerekmektedir. Aksi olamaz. Yani iyiliği men edip kötülüğü emredemezler. Zira bu, Kur’an’ın mezkûr beyanına muhalif olur ki, bu mümkün değildir.
· Ve madem bu ümmetin âlimlerinin emrettiği şey; hayır ve nehyettiği şey; kötüdür. O hâlde mezhepsizlik haram ve bir mezhebe bağlanmak vacip olmalıdır. Zira bu
ümmetin âlimleri on dört asır boyunca mezhepsizliğin kötü bir şey olduğunu söyleyerek mezhepsizliği nehyetmiş ve bir mezhebe bağlanmayı emretmiştir. Şimdi bu beyanlardan birkaçını nakledelim:
İmam-ı Gazali (r.a.): Müctehid olmayanın bir mezhep imamına tabi olması gerekmektedir. Mukallidin, yani Kur’an’dan ve hadislerden hüküm çıkarma gücü
olmayanların, taklit ettiği ve uyduğu mezhep imamının sözü dışına çıkması caiz değildir. Çıkar diyen kimse de yoktur. Her yönden ona uyması gerekmektedir. Uyduğu mezhep imamına muhalefeti
çirkin bir harekettir ve bu muhalefeti sebebiyle günahkârdır. (İhya, 9. Kitab, 2.Bab, Emir ve Nehyin Şartları; c.2, s.803)
Bu asırda yaşayanlar içinde müctehid yoktur. Müctehid olmayanlar da, kendilerine sorulan meseleye, ancak bağlı bulundukları mezheb imamından naklederek cevap verirler. Mezhep imamının
ictihadını terk etmesi caiz değildir. (İhya, 1. Kitab, 4. bab, Hilaf İlmi ve Münazaranın Afetleri; c.1, s.113)
Ahmed bin Muhammed Tahtavi Hazretleri: Fıkıh âlimlerinden bir karış ayrılan dalalete düşer. Kurtuluş yolu ehl-i sünnet ve-l cemaat denilen dört mezhepte toplanmıştır. Bu dört
mezhep: Hanefi, Maliki, Şafiî ve Hanbelî’dir. Bu zamanda bu dört hak mezhepten birine tabi olmayan, ehl-i bid’a olup cehenneme gider.
Bediüzzaman Said-i Nursi Hazretleri: Hakikat namazında kıblen dört mezhep olsun.
Abdülgani Nablüsi Hazretleri: Bugün dört mezhepten başkasına uymak caiz değildir.
İmam-ı Rabbanî Hazretleri: Mezhepten ayrılmak ve mezhepsiz olmak ilhad, yani küfürdür. Dört mezhepten birini terk eden, boynundan İslam ipini çıkarmıştır.
İbn-i Melek: Şimdi yeryüzündeki yaşayan bütün Müslümanlar, mukallittir. Yani taklit ehli olup bir mezhebe bağlanması gerekmektedir. Bir mukallit, ne kadar âlim olursa olsun,
ictihadda bulunamaz. Ancak müctehidlerin bildirdikleri hükümleri naklederler.
İbn-i Abidin ve Şevâhid-ül-hak Hazretleri şöyle buyuruyor: İslam âlimleri, sözbirliği ile bildiriyorlar ki; hicretin dördüncü asrından sonra tek başına
ictihad yapabilecek âlim dünyaya gelmedi. Şimdi bütün Müslümanların, bilinen dört mezhebden birine uymaları lâzımdır. Çünkü şimdi, Kur’an-ı Kerim’i ve hadis-i şeriflerin tamamını anlayıp
bunlardan ahkâm çıkarabilecek ilim sahibi yoktur. Zaten bir mezhebe uyulursa, Kur’an-ı Kerim’e ve Resulullah’ın sünnetine uyulmuş olur.
Celâleddîn-i Süyûtî gibi büyük bir âlim, müctehid olduğunu söyleyince zamanındaki âlimler, Süyûtî Hazretleri’ne bir soru sordular ve ona; önceki âlimler bu mesele hakkında
iki farklı cevap vermişlerdir. İctihadın en aşağı derecesinde olan, bunlardan birini seçebilir. Sen müctehid isen bunlardan birini seçip bize haber ver!” dediler. Süyûtî Hazretleri, Allah’tan
korktuğu için isabet edememe endişesinden dolayı birini seçmeğe cesaret edemedi.
İbni Hacer Hazretleri bu olay üzerine der ki: En aşağı derecedeki ictihad olan, iki haberden birini tercih etme işi böyle güç olunca mutlak müctehid olmanın
imkânsızlığı anlaşılmalıdır.
Şeyh-ül-İslam Zekeriyya buyurdu ki: “Mezhep imamları, kapalı olarak bildirilen hadis ve ayetleri izah edip açıklamasalardı, bunları hiçbirimiz anlayamaz ya da yanlış
anlardık.”
Büyük âlim Muhammed Hadimi Hazretleri Berika kitabında buyuruyor ki:”Şer’i delillerin; kitap, sünnet, icma ve kıyas olarak dört olması
ictihad mertebesindeki müctehid âlimler içindir. Mukallitler, yani müctehid olmayanlar için delil ve senet; bulunduğu mezhebin hükmüdür ve mezhep imamının görüşüdür. Çünkü mukallitler, ayet
ve hadisten hüküm çıkaramaz. Bunun için bir mezhebin bir hükmü, ayet ve hadislere uymuyor gibi görünse de, yine o mezhebe uymak gerekir. Çünkü ayet ve hadisler tevili gerekebilir, neshedilmiş
ve hükmü kalkmış olabilir. Bunu da ancak müctehid âlimler anlar.”
İmam-ı Şafi Hazretleri: “İmam-ı Azam Ebu Hanife’nin görüş ve ictihadını beğenmeyene Allah-u Teâlâ lanet etsin! Çünkü bütün müctehidler, İmam-ı Azam Ebu
Hanife’nin çocukları hükmündedir.”
Taceddin-i Sübki Hazretleri buyuruyor ki: “Peygamberlerin varisi olan mezhep imamlarına karşı edepli olmalıdır. Din imamlarına dil uzatan, felakete gider.
Onların her sözü bir delile dayanır.
Abdülgani Nablüsi Hazretleri: Bugün dört mezhepten başkasına uymak icmadan ayrılmak olur ki, bu caiz değildir.
İmam-ı Gazali Hazretleri : Evet, İmam-ı Gazali gibi bir Hüccetü-l İslam, mezhep kuramamış ve fıkhî hükümlerde İmam-ı Şafi’yi taklit etmiştir. Acaba
zamanımızın mezhepsizleri, İmam-ı Gazali’den daha mı âlimdir? Ya da ondan daha mı yeteneklidir? Belki de arada ki fark; bunların, İmam-ı Gazali kadar Allah’tan korkmamaları ve isabet edememe
endişesini taşımamalarıdır.
Muhammed Zahid el- Kevseri: Mezhepsizlik, dinsizliğe giden köprüdür.
Şehristani ve Yusuf en-Nehbani: Hak olan, doğru olan dört mezhebin itikatları, yani imanları aynıdır. Dördü de ehl-i sünnet itikatındandır. Mezheplerden
birine uymayan bidat ehli sayılır ve mezhepsizdir.
Tahtavi: Ehl-i sünnetin onlarca mezhebinden dört tanesi kitaplara geçmiş olup diğerleri kısmen unutulmuştur. Müctehid olmayanların, bütün hareketlerinde ve ibadetlerinde bir
müctehide tabi olması yani bu dört mezhepten birinde bulunması gerekmektedir.
Abdurrahman Silheti, İmam-ı Nablusi: Mezhep taklit etmek, Kitap ve sünnetten ayrılmış olmak demek değildir. Bilakis mezheb imamının Kitap ve sünnetten
bildiklerine uymak, Kitap ve sünnete uymak demektir.
Bu meselede söylenen sözlerin tamamını nakledecek olsak, hususi bir kitap olabilir. Zira on dört asır boyunca her âlim bir mezhebe bağlanmanın şart olduğunu ve mezhepsizliğin caiz olmadığını
beyan etmiştir. Bizler meseleyi daha fazla uzatmamak için bu kadar nakille yetiniyor ve son olarak diyoruz ki:
Tefsirini yaptığımız ayet-i kerime, bu ümmetin hayırlı bir ümmet olarak insanlar için çıkartıldığını ve hayırlı ümmet olması altında yatan ana sebebin de, iyiliği emretmek ve kötülüğü
nehyetmek olduğunu bildirmiştir. Demek iyiliği emretmek ve kötülüğü nehyetmek bu ümmetin bir vasfıdır. Ve bu ümmet, Efendimiz’in; “Ümmetim asla dalâlet üzerinde birleşmez.”
ifadesiyle asla batılda ittifak etmeyecektir. O hâlde şu muhakemeyi yapabiliriz:
•· Madem Kur’an’ın ifadesiyle bu ümmetin vasfı iyiliği emretmek ve kötülüğü nehyetmektir.
•· Ve madem Peygamberimiz (s.a.v.)’in beyanıyla bu ümmet asla batılda ittifak etmeyecektir,
•· O hâlde hakkında ittifak edilen bir mesele batıl olmayıp hak olacaktır.
•· Ve madem hakkında ittifak edilen mesele hak olacaktır. O hâlde bir mezhebe bağlanmak da hak olmalıdır. Zira zikrettiğimiz gibi, İslam âlimlerinin tamamı bu
meselede ittifak etmiş ve hepsi bir mezhebe bağlanmanın şart olduğunu beyan etmişlerdir. Hatta sadece beyan ile yetinmeyip yüz bin hadisi, senetleriyle birlikte bilen o büyük âlimler bile
dört mezhepten bir mezhebe tabi olarak, fıkhi konularda o büyük mezhep imamlarını taklit etmişlerdir.
O hâlde diyebiliriz ki bir mezhebe bağlanmanın gerekli olmadığını söyleyen cahiller, hem Efendimiz’in; “Ümmetim asla dalâlet üzerinde birleşmez.” hadisini inkâr etmekte
hem de tefsirini yaptığımız; “Siz insanlar için çıkartılmış hayırlı bir ümmetsiniz, iyiliği emreder ve kötülüğü nehyedersiniz.” ayetini inkâr etmektedirler.
Zira onların mezhepsizliği savunması bu ümmetin dalalet üzerinde birleşebileceği fikrini ve bu ümmetin iyiliği emretmeyip kötülüğü emrettiği neticesine varmaktadır. Çünkü eğer mezhepsizlik
caiz ise, bu ümmetin âlimleri mezhepsizliğin haram olduğunu söyleyerek hem batılda ittifak etmişler hem de iyiliği değil, batılı emretmişler demektir. Çünkü onlar mezhepsizliğin caiz
olmadığını söylemişlerdir.
O hâlde yol ikidir:
1- Ya Efendimiz’in “Ümmetim asla dalâlet üzerinde birleşmez.” hadisini ve “Siz insanlar için çıkartılmış hayırlı bir ümmetsiniz, iyiliği emreder ve kötülüğü nehyedersiniz.”
ayetini kabul edeceğiz ki bunu kabul ettiğimizde mezhepsizliğin haram olduğunu da kabul etmek zorundayız. Çünkü İslam âlimleri mezhepsizliğin haram olduğunu bildirip bu konuda ittifak
etmişlerdir. Onların bu konudaki ittifakları hadisin beyanına göre asla dalalet olamaz. Çünkü dalalette ittifak olmaz. O hâlde bu ittifak hidayettir.
2- Ya da mezkûr hadis ve ayetleri inkâr ederek mezhepsizlerin sözünü dinleyeceğiz.
Biz, Kur’an’a ve hadise kulak vermeyi tercih ediyoruz.