Kur'ân-ı Kerim'de ses sanatı olarak "müzik" kavramını ifade eden özel bir kelime ve kavram bulunmamaktadır. Ancak müziğin muhtevası, icrası ve sonuçlarını ilgilendiren ve bu
hususlarda temel ölçü sayılacak kurallardan söz eden bir çok ayet-i kerime yer almaktadır. Bu kuralları şu şekilde özetleyebiliriz:
Hadis kaynaklarında Rasulullah (s.a.s)'den çeşitli yorum ve uygulamalar nakledilmektedir. Bunların bir kısmı sahih, bir kısmı zayıfdır. Sahih rivâyetlerde Rasulullah (s.a.s.)'in müziği Kur'ân-ı
Kerim'de belirtilen ölçüler ışığında değerlendirdiği, dini açıdan sakıncalı gördüğü müzik icralarını yasakladığı, dini açıdan her hangi bir sakınca görmediği müzik icralarına da müsade ettiği,
hatta bizzat kendisinin de bu gibi müzikleri dinleyip ashabını teşvik ettiği ifade edilmektedir.
Eserlerinde müzik konusuna yer veren alimler bu hususta farklı görüşler belirtmişlerdir. Bu meyanda kimi İslâm alimleri müziği bütünüyle haram sayma yoluna gitmiş, kimisi mekruh demiş kimisi de
müziğin bütünüyle mübah olduğunu savunmuştur. Bütün bunların yanında müziği çeşitli yönleriyle tahlil ederek olumlu / mübah olanını, olumsuz / haram olanından ayıklamaya çalışarak, gerek muhteva
gerekse icrasında dinin temel kurallarına aykırılık bulunmayan ve insanlarda olumlu sonuçlar doğuran müziğe cevaz verip, bu özellikleri taşımayan müziği haram sayanlar da olmuştur. Esasen
kaynaklar dikkatli incelendiği zaman müziği haram, mekruh ya da mübah sayan alimlerin hemen bütününün konuyu bu açıdan ele alıp inceledikleri görülecektir. Bu da
alimlerin müziği içinde yaşadıkları toplumların sosyo-kültürel yapısına göre değerlendiklerini göstermektedir.
İslam alimleri genel olarak müziği önce Kur'an-ı Kerim ve Hadis-i Şerifler açısından ele almış, sonra da bunun icra biçimi yanında faydaları ve zararları üzerinde de durarak yorumlar
yapmışlardır. Bu yorum ve tutumları dört kısımda değerlendirmek mümkündür:
I. Genel olarak haram sayanlar,
II. Genel olarak helal sayanlar,
III. Genel olarak mekruh sayanlar,
IV. Her müzik çeşidini özel olarak değerlendirip yorumlarını bunların icra şekli, muhtevası ve sonuçlarına göre yapanlar.
I. Müziği Genel Olarak Haram Sayanlar
Bazı alimler türü ve muhtevası ne olursa olsun "müzik" kavramına giren her türlü ses sanatını haram saymışlardır. Bu husustaki bazı görüşler ve delilleri şöyledir:
A. Kur'an-ı Kerim
"insanlardan öyleleri vardır ki, halkı fark ettirmeden ve hiçbir bilgiye dayanmadan Allah yolundan saptırmak ve dini alaya almak için boş söz ve eğlendirici sözler
(lehve'l-hadîs) satın alırlar. işte onlar için hor ve hakir edici bir azap vardır." (1)
Tirmizî'nin Ebu Ümâme el-Bâhilî'den naklettiğine göre Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Şarkıcı kadınların alım ve satımı, onlar üzerinden para kazanmak ve onların karşılığında alınan ücretler helal değildir. Allah Teâlâ'nın şu sözü onlar hakkında nazil olmuştur: "İnsanlardan öyleleri vardır ki..." (2)
İmam Kurtubi (ö. 671/1273), müfessirlerin bu konudaki görüşlerini nakletikten sonra: "Bu konuda en doğru görüş, "Lehve'l-Hadis"ten maksadın şarkı olduğunu
ifade eden görüştür. Peygamber (s.a.v.) ve ashab-ı kirâmdan nakledilen görüşler de bunu gerektirir" demektedir. (3)
İbn Arabî (ö. 543/1148) "Lehve'l-Hadis"in yorumunda "şarkı ve çalgı aletleri", "batıl olan her şey" ve "darbuka" şeklinde üç ayrı görüş olduğunu
söyledikten sonra, en doğru görüşün "Lehve'l-Hadis"ten maksadın "batıl olan her şey" olduğunu savunan ikinci görüş olduğunu ifade etmiştir. (4)
Muhamed Hamdi Yazır (ö. 1361/1942) ise konuyu şöyle özetlemektedir: "Tefsir alimlerinin bir çoğu "Lehve'l-Hadis"i şarkı ile tefsir etmişlerse de araştırmacıların tercihi ayetin
zahiri gereği genel bir mana ifade etmesidir. Bununla beraber burada asıl azarlamanın hikmeti şununla anlatılmıştır: "Bilmiyerek Allah yolundan saptırmak ve onu alaya almak." Yani
saptırdığını hissettirmeden, yaptığı işin akibetini sezdirmeden dini ve ahlakı bozmak ve Allah yolu ve onun hak diniyle eğlenmek için. (5)
Ayetin müziğin haramlılığına delil olarak ileri sürülmesine karşı çıkan İmam Gazzâlî bu konudaki görüşünü şöyle ifade etmektedir: "Din karşılığında, Allah yolundan saptırmak için "Lehve'l-Hadis"
satın almak haramdır. Bu konuda tartışma yoktur. Her çalgı, dinin karşılığında satın alınmıştır ve Allah yolundan saptırıcıdır da denilemez. Ayetten maksat da budur. Bir kişi Kur'an-ı Kerim'i
dahi Allah yolundan saptırmak için okusa haram işlemiş olur. (6)
B. Hadis-i Şerifler
Her tür ve çeşidiyle müziğin haramlılığını savunanlar bu hususta bir çok hadis ileri sürmüşlerdir. Bunlardan bir kısmı sahih, bir kısmı zayıf diğer bir kısmı da uydurmadır. Zayıf ve uydurma
hadisler fıkhi konulara temel teşkil edemeyeceklerinden, burada bunlardan sahih olanların başlıcaları üzerinde durulacaktır.
Ebu Hureyre (r.a.)'den rivâyet edilmiştir:
"Peygamber (s.a.s.) köpek ticaretini ve şarkıcı kadının (Zemmâre) kazancını yasaklamıştır." (7)
Nâfi'den rivâyet edilmiştir: "İbn Ömer bir gün zurna sesi işitti. Parmaklarıyla kulaklarını tıkayarak yoldan çekildi ve "Ey Nâfi' bir şey işitiyormusun?" dedi. Ben "Hayır" dedim. Bunun üzerine
parmaklarını kulaklarından kaldırdı ve "Ben Peygamber (s.a.s.) ile beraberdim. Bunun gibi bir şey işitti ve aynen böyle yaptı."dedi. (8)
Hanefi fakihlerinden İbn Abidîn (9) ile Hanbelî fakihlerinden İbn Kudâme (10) bu hadisleri çalgı aletlerinin haram olduğuna delil olarak zikretmiştir.
Başka bir rivâyet de şöyledir:
"Şüphesiz Allah ve Resulü (asv), içki, kumar, davul ve tamburu yasaklamışlardır." (11)
Hadislerin içerdiği konular dikkate alındığında müziğin genelini haram sayma konusunda delil kabul edilen bu hadislerin ana konusunu çalgı aletleri, şarkıcı kadınlar (kayne) ve ağıtın oluşturduğu görülecektir. Zeylai gibi kimi alimler bu hadisleri müziğin genelini yasaklayıcı mahiyette yorumlamışlarsa da, İmam Gazzâlî, Kemâlüddin İbn Hümâm (ö. 861/1457), Abdülganî Nablusî (ö. 1143/1731), İbn Âbidîn (ö. 1252/1836), Takiyyüddin Sübkî, Remlî, İbn Hazm ve Şevkânî gibi diğer bir kısım alimler bu gibi hadisleri yorumlamışlardır. Yapılan yorumlar özetle şöyledir:
Hadislerin ana konuları içkili, kadınlı, içinde birçok haramın işlendiği meyhâne eğlencelerinden (lehv) oluşmaktadır. Bu da gerek çalgı aletleri gerekse diğer müzik çeşitlerinin haram olması,
aletlerin ve müziğin kendileri ile ilgili bir husus olmayıp, bunlarla haram işlenmesi ya da haram işlenen ortamlarda çalınmalarından dolayıdır. Dolayısıyla bu âletler helal ve mübah eğlencelerde,
içine başka bir haram karıştırılmadan kullanılırsa caizdir. Beraberinde başka haramlar işleniyorsa, "Harama sebep olan şeyin kendisi de haram olur." (12) kuralı gereği caiz
olmazlar. (13)
Ağıt konusunda ise hemen bütün alimler Rasulullah (s.a.s.)'den nakledilen bütün hadislerde saç-baş yolma, yüz göz tırmalama şeklinde icra edilen ve kadere isyan manası taşıyan ağıtların
yasaklandığını ifade etmişlerdir.
II. Müziği Genel Olarak Mübah Sayanlar
Bazı alimler müziğin genel manada helal olacağı görüşünü ileri sürerek çeşitli deliller ileri sürmüşlerdir. Bu hususta ileri sürülen delilleri ve yorumlarını şöyle özetleyebiliriz:
A. Kur'ân-ı Kerim
Müziğin genel manada mübah olduğunu ifade ettiği söylenen ayetlerin başlıcaları şunlardır:
1. Kur'ân-ı Kerim'de müziğin bir cennet nimeti olduğu ifade edilmiş ve mü'minler buna özendirilmişlerdir. Dolayısıyla genel olarak müzik helaldır. Rûm (30) 15'de şöyle
buyurulmaktadır:
"iman edip salih amel işleyenler, bir bahçede nimetlenir ve neşelenirler (yuhberûn)." (14)
Yahya b. Kesîr, Evzâî ve Vek'î, âyette geçen yuhberûn kelimesini "zevk ve şarkı" olarak tefsir etmişlerdir. (15)
Bazı alimler ayetin bu şekildeki yorumunu esas alarak müziğin genel manada mübah olacağını ifade etmişlerdir.
Benzer bir yaklaşım Yasin 55'de yer alan "Doğrusu bugün, cennetlikler eğlenceyle meşguldürler." mealindeki ayet-i kerimenin yorumunda sergilenmiştir.
2. "O Allah yeryüzündeki her şeyi sizin için yaratmıştır." (16)
"Allah size haram kıldığı herşeyi açıklamıştır." (17) mealindeki ayet-i kerimeler.
İbn Hazm bu ayetlerde yeryüzünde var olan bütün varlıkların insanın faydasına yaratıldığı ve hakkında özel bir yasaklayıcı nas bulunmadığı müddetçe de bunların helal olacağını; haklarında özel
yasak bulundan şeyler arasında müzik diye bir maddenin bulunmadığını ifade etmiştir. (18) Daha sonra İbn Hazm konuyu doğrudan ya da dolaylı ilgilendiren diğer nasları da dikkate alarak şu yorumu
yapmıştır:
"Bununla beraber, ameller niyetlere göredir. Kim müziği Allah'a isyan etmek için dinlerse o fasıktır. Bu kural müzikten başka şeyler için de geçerlidir. ibâdetini daha rahat
edâ edebilmek ve hayır işlerinde daha faal olabilmek için dinlenme maksadıyla müziği dinleyen kişi ise, bununla Allah'a ihsan üzere itaat etmiş sayılır. Bu gibi kişilerin müzik dinlemesi ise
haktır doğru bir iştir. Kim de ne ibâdet ne de günah maksadı olmaksızın müzik dinlerse o da fayda ya da zararı olmayan bir işle (lağv) meşgul olduğundan Allah tarafından bağışlanır. Bu çeşit
müzik dinleme, dinlenmek için bahçeye çıkma veya kapısının önüne oturma, elbiseleri çeşitli renklere boyama gibi bir şeydir.” (19)
B. Hadis-i Şerifler
1. Aişe (r.a.)'den rivâyet edilmiştir: "Birgün Ebu Bekir (r.a.) yanıma geldi. Ensardan iki kız benim yanımda Buas günü ensarın söylediği mersiyelerden söylüyorlardı. Fakat bunlar
meslekten şarkıcı değildi. Ebu Bekir (r.a.) "Peygamber evinde şeytan düdükleri mi?" diye çıkıştı. O gün bayram günüydü. Peygamber (s.a.s.): "Ey Ebu Bekir! Her milletin bir
bayramı vardır. Bu gün de bizim bayramımızdır." buyurdu. (Buhâri, Îdeyn, 2, 3; Müslim, Îdeyn, 16)
İmam Gazzâlî ve İbn Kudâme el-Makdisî bu hadise dayanarak müziğin esasen mübah olması gerektiğini ifade etmişlerdir.20
2. Aişe (r.a.)'den gelen diğer bir rivâyet de şöyledir: "O, bir kadını Ensardan birisi ile evlendirdiği zaman Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştu: "Ey Aişe! Düğününüzde
eğlence yoktu. Halbuki Ensar eğlenceden hoşlanır." (21)
3.Hakim'den gelen bir rivâyette: "Çünkü Ensar eğlenceği sever." buyurulmuştur. (22)
Hâkim hadisin Şeyhayn şartlarına göre sahih olduğunu söylemiş, Zehebî de bu tespiti doğru bulduğunu ifade etmiştir. (23)
4. Âmir b. Sa'd'den nakledilmiştir: "Bir düğün münâsebetiyle Karaza b. Ka'b ve Ebu Mes'ûd el-Ensârî'nin yanına gittim. Küçük bir kız çocuğu şarkı söylüyordu. Ben: "Siz
Rasulullah (s.a.s.)'ın arkadaşları ve Bedir ashabından olduğunuz halde, sizin yanınızda bunlar (nasıl) yapılıyor?" dedim. Onlar: "İster bizimle kalırsın, istersen gidersin. Bize,
düğünde eğlenmeğe, musibet anında da ağlamaya izin verildi." dediler. (24)
İbn Hacer hadisin râvîlerinin güvenilir kişiler olup isnadının sahih olduğunu ifade etmiştir. (25)
5. Tirmizi rivâyeti ise şöyledir: "Nikahı ilan ediniz. Onu mescidlerde yapınız. Nikahda def çalınız." (26)
İbn Hacer Mühelleb'den şunu nakletmektedir: "Bu hadis düğünlerin, def ve mübah olan şarkılarla ilanının caiz olduğunu göstermektedir. Toplumda önder sayılan bir kişinin mübahlık sınırını
aşmadıkça, eğlenceli düğünlere katılması da bu hadise göre caizdir." (27)
Aynî, "Bu hadis düğünlerin, def ve mübah olan şarkılarla ilanının caiz olduğunu göstermektedir" (28) diyerek kendi görüşünü belirttikten sonra et-Tevdîh adlı eserden şunu nakletmiştir:
"Alimler düğün yemeğinde def vb. aletler eşliğinde eğlenmenin (lehv) caiz olduğunda ittifak etmişlerdir. Hadislerde özellikle düğün üzerinde durulması ise, nikahın ilanı ve hukukunun sabit olması
içindir." (29).
Beğavî (ö. 516/1122)'nin yorumu da şöyledir: "İmam der ki: "Düğünü ilan etmek ve düğünde def çalmak müstehaptır" "Ben de derim ki: Düğün ve sünnet düğünlerinde def çalmak bir ruhsattır."
(30)
6. Seleme b. Ekva'dan rivâyet edilmiştir: "Peygamber (s.a.s.) ile birlikte Hayber'e yola çıkmıştık. Gece gidiyorduk. Kafileden bir kişi Âmir b. Ekva'a -Âmir şairliğiyle
bilinen bir kişi idi- "Bize bildiğin şeylerden bir şeyler söyle, dinleyelim." dedi. Âmir devesinden inerek şu türküyü söylemeye başladı:
"Ey Allahım! Sen olmasaydın biz hidayet bulamazdık.
Sadaka verip, namaz kılamazdık.
Her şeyimiz sana feda olsun, bizi bağışla.
Düşmanla karşılaşırsak, ayaklarımız sabit kıl.
İçimize huzur ve güven ver.
Biz, çağrılınca gideriz.
Seslendikçe yardıma erişiriz."
Peygamber (s.a.s.) "Kim bu sürücü?" dedi. "Âmir b. Ekva'" dediler. Peygamber (s.a.s.) "Allah onu esirgesin." buyurdu. (31)
Bu hususlarla ilgili olarak alimlerin yorumları kısaca şöyledir: Normal zamanlarda şarkı dinlemenin hükmü:
Hadisler ve fıkıh kaynaklarının genelinde müzik dinlemenin bazı sebepler dolayısıyla ve belirli kurallar çerçevesinde caiz olacağı yönündedir. Ancak bu kaynaklarda belirtilen savaş,
düğün, hacı karşılama, yolcu karşılama, bayram vb. sebeplerin dışında normal zamanlarda dinlenme ya da eğlenme amacıyla müzik dinlemenin caiz olup olmayacağı hususuna da yer
verilmiştir. Bu hususta Hanefî alimlerinden Haskefî, Kâsânî, Zeylaî, Molla Hüsrev, Dâmâd ve İbn Âbidîn şöyle demişlerdir: "Kişinin gayri meşru eğlence (levh) maksadı gütmeksizin,
yalnızlığını giderme gayesiyle, kendi kendine şarkı söylemesinde bir sakınca yoktur." (32) Yine İbn Âbidîn, düğün, gazi ve yolcu karşılama gibi gayri meşru eğlence (lehv) şeklinde
olmadığı takdirde, davul ve def çalmak için davulcu ya da defçi kiralamada bir sakınca olmayacağını ifade etmektedir. (33)
III. Müziği Genel Olarak Mekruh Sayanlar
Müziği genel olarak, her çeşit ve türü ile haram ya da mübah sayanların yanında bir de onu mekruh sayanlar vardır.
Hanefi mezhebi alimlerinden Zeylâî, Dâmâd, Haskefî ve İbn Âbidîn eserlerinde müziğin genel olarak mekruh olduğunu ifade eden görüşlere yer vermişlerdir. Bu hususla ilgili adı geçen eserlerde yer
alan ifadeler şöyledir:
İmam Ebu Yusuf'a düğünlerin dışında, bir kadının, fasıklığı gerektirecek bir şey olmaksızın çocuğuna def çalmasının hükmü sorulduğunda onun, "Onu kötü görmem, ancak aşırı oyuna
(la'bu'l-fâhiş) sebeb olan müziği hoş karşılamam." şeklinde cevap verdiği nakledilmektedir. (34)
IV. Müziğin Haram ya da Mübahlığını Şartlara Bağlayarak Yorumlayanlar:
Müziği temelde haram ya da helal kabul ederek değerlendiren alimlerin yanında, türüne, icra şekline ve icra edenler ile dinleyenler üzerindeki etkilerine bakarak değerlendiren alimler de vardır.
Esasen yapılan tahliller dikkatle incelendiğinde hemen bütün alimlerin müziğin haram ya da helallığını belirli şartlar altında kabul ettikleri gözükecektir. Bu bölümde alimlerin bu husustaki
tahlillerini ve üzerinde durdukları şartları nakletmeye çalışacağız.
Müziği temel prensip olarak haram sayanlar helal olabilmesi için şartlar ileri sürerken, temelde müziği helal sayanlar haram olabilmesi için şartlar ileri sürmüşlerdir.
Müziği Temelde Haram Sayanların Helallik için Şartları
1. Zeylâi, Molla Hüsrev, Dâmâd, Haskefî, Kâsân ve İbn Abidin başta olmak üzere hemen bütün Hanefi alimleri, eğlence (lehv) maksadı gütmeksizin kişinin yalnızlığını gidermesi
gayesiyle kendi kendine şartı söylemesinin caiz olacağını söylemişlerdir. (35)
2. Zeylâî, Âlemgîr, Dâmâd, İbn Abidin vd. şiir kafiyelerini ve güzel konuşmayı öğrenme maksadıyla şarkıyla meşgul olmada bir sakınca görmemişlerdir. (36)
3. Haskefî'ye göre düğünlerde (37), ve ziyafetlerde (38) şarkı söylemenin bir sakıncası yoktur.
Özet olarak Hanefî mezhebi alimlerinin görüşü şöyledir: Hanefî mezhebinin önde gelen muhakkıklarından
İbn Hümâm (ö. 861/1457), sonuç olarak:
"Haram olan müzik, sözlerinde, hayatta olan belirli bir erkek veya kadın tasviri, içki, meyhane vb. yerlere özendirici sözler, belirli bir Müslüman veya zimmî'yi kötüleyen ifadeleri hitiva eden müziktir." (39) derken;
Abdülgani en-Nablusî (ö. 1143/1731):
"Müzik, müzik olduğu için haram değildir. Böyle olacak olsa bütün coşturucu güzel seslerin de haram olması gerekir. Bu ise yanlıştır. Bilakis müziğin haram oluşu, eğlence (lehv) özelliği taşımasından dolayıdır. Çünkü müzikle ilgili nakledilen hadisler genelde eğlence (lehv) şartı ile kayıtlıdır. Bu kaydın bulunmadığı hadisler de, genel muhtevâya göre yorumlanır. Dolayısyla müziğin haram olabilmesi için, gerek şarkı gerekse çalğı aletlerinin eğlence (lehv) özelliği taşıması şarttır. Eğlence (lehv) özelliği taşımayan müzik haram olamaz." (40) açıklamasına yer vermiş;
İbn-i Abidin (ö. 1252/1836) de:
"Çalgı aletleri (âletü'l-lehv) zatından dolayı haram (haram li aynihi) değildir. Bilakis ya dinleyendeki veya kullanandaki bazı özelliklerden dolayı haram olurlar. Haram veya helal oluşu
bunlardan birisiyle tesbit edilir. Dikkat edilirse bu aletlerin çalınması, dinleyiş niyyetine göre bazen haram bazen de helal olmaktadır. Genel bir kaide de vardır ki: "İşler
maksatlarına göredir." diyerek Nablusî ile aynı görüşleri paylaşmıştır. (41)
Bu gerekçelere göre Hanefi mezhebi, dini görev ve sorumlulukları engellemeyen, söz veya icrasında haramlara özellikle de zinaya teşvik ve tahrik unsuru bulunmayan, toplumsal itibar ve güveni
zedelemeyen, ahlaksızlara, karşı cins (kadın-erkek) veya farklı din sahiplerine özenti içermeyen müzik çeşitlerinden istifade etmede bir sakınca görmemektedir. Hatta İmam Kâsânî insan üzerinde
olumlu etkileri olan müziklerden istifade etmenin gereklilğine dikkat çekmiştir. (42) Ancak İmam Ebu Yusuf gereğinden fazla müzikle meşgul olmanın doğru olmayacağını belirtmiştir. (43)
Hanefî mezhebinde, hakim görüş, kadınların normal zamanlarda bile seslerini yükseltmelerinin (44), şarkıcılığı meslek edinmeleri ve yabancı erkeklerin işiteceği şekilde şarkı söylemelerinin haram
olduğu, çocuklarına ninni söylemelerinin caiz olduğu yönündedir. (45)
Sonuç olarak, müziğin helal ya da haram olması yönünden şu şekilde özetlemek mümkündür:
1. Müziğin, insanları Allah yolundan alıkoymaması.
2- Din ve dince mukaddes kabul edilen şeyleri alay konusu etmemesi.
3- Dini sorumluluk ve görevleri ihmal edecek seviyede olmaması.
4- Dini değerlere aykırı konularda propoganda özelliği taşımaması.
5- Söz veya icrâsında yalan, iftira, zinaya teşvik gibi dince yasaklanan husus*ların yer almaması.
6- İbadet gibi telakki edilmemesi.
7- Kur’ân okuma ve dinleme kültürünün önüne geçmemesi.
8- İnsanları nefsânî arzularına esir edecek bir icra, muhteva ve seviyede olma*ması.
9- İnsanları dini ya da dünyevî faydalardan tamamen uzak bir şekilde faydasız şeylerle meşgul etmemesi.
10- Maddi ya da manevi her hangi bir zarar unsuru taşımaması.
Bu prensipleri en kapsamlı bir şekilde A’râf, 7/33. âyet-i kerimesinde bulmak mümkündür:
“De ki: Benim rabbim ancak, açık ya da gizli yüz kızartıcı çirkin işleri (fuhş), günahı (ism), haksız yere başkalarının hakkına tecavüzü (bağy), Allah’a hiçbir de*lil indirmediği şeyi ortak koşmanızı (şirk) ve Allah’a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi yasaklar.”
Ayet-i kerimede yer alan “Fuhuş”, açık ya da gizli her türlü çirkin işler ile başkalarının namus ve haysiyetine tecavüzü; “ism”, genel manada günah, akıl ve
mantığa aykırı her türlü davranış ve bilerek Allah’ın yasaklarını çiğnemeği; “Bağy”, haksız yere başkalarının can, mal, namus ve kişilik haklarına tecavüzü ifade etmektedir.
(46)
Dipnotlar:
1. Lokman (31), 6
2. Tirmizî, Buy'u, 51; Beyhakî, Sünen, IV, 14; Vâhidî, Esbâbü'n-Nüzûl, Beyrut, ts, 260.
3. Ahkâmu'l-Kur'ân, XIV, 53
4. Ahkâmu'l-Kur'ân, III, 1481-1482
5. Hak Dini Kur'ân Dili, V, 3839
6. Gazzâlî, ihyâ, VI, 164
7. Beyhakî, Sünen, VI, 126; Beğavî, Şerhu's-Sünne, VIII, 22-23.
8. Ebû Dâvûd, Edeb, 60, Beyhakî, Sünen, X, 222; Şuab, 5120.
9. İbn Âbidîn, Hâşiyetü Reddü'l-Muhtâr, V, 306
10. Muğnî, XII, 41.
11. Beyhakî, Sünen, X, 222.
12-13. Gazzâlî, ihyâ, VI, 142-144; İbn Hümâm, Fethu'l-Kadir, VI, 482; Nablusî, Îdâhû'd-Delâlât, Süleymaniye Ktp., Esat Ef., nr., 1762/1, vr., 7a-b, 8a-b, 9a, 11a, 27a, 28a; İbn Âbidîn, Hâşiyet-ü
Reddi'l-Muhtâr, V, 305, 307; Şevkânî, Neylü'l-Evtâr, VIII, 113-119; Sübkî,Tekmile, XX, 230; Remlî, Nihâyetü'l-Muhtâc, VIII, 298; Muhallâ, VII, 567.
14. Rûm (30), 15.
15. Taberî, Câmi'u'l-Beyân, X, 173; Ebu Hayyân, Bahru'l-Muhît, VIII, 380.
16. Bakara (2), 29.
17. En'am (6), 119.
18. İbn Hazm, Muhallâ, VII, 559.
19. İbn Hazm, a.g.e., VII, 567.
20. Gazzâlî, ihyâ, VI, 153; İbn Kudâme, el-Muğnî, XII, 41-42.
21. Buhârî, Nikâh, 63; Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 269; Beğavî, Şerhu’s-Sünne, IX, 49
22. Hâkim, Müstedrek, II, 200, nr. 2749; Beyhakî, Sünen, VII, 288.
23. Hâkim, Müstedrek, II, 200.
24. Nesâî, Nikah, 80; Tahâvî, Şerhu Meânî'l-Âsâr, IV, 294; Beyhakî, Sünen, VII, 289; İbn Hacer, el-Metâlibü'l-Aliyye, II, 54.
25. İbn Hacer, Metâlib, II, 54; Cüdey', Ehâdîs-ü Zemmî'l-Gınâ, s., 50.
26. Tirmizî, Nikah, 6.
27. Fethu'l-Bârî, XIX, 244.
28. Umdetü'l-Kârî, XVI, 330.
29. Umdetü'l-Kârî, XVI, 345.
30. Şerhu's-Sünne, IX, 47, 49.
31. Buhârî, Meğâzî, 38; Edeb, 90; Diyât, 17; Müslim, Cihad ve Siyer, 123; Beyhakî, Sünen, X, 227.
32. Zeylaî, Tebyînü’l-Hakâik Şerh-u Kenzü’d-Dekâik, Mısır, 1313, IV, 222; VI, 14; Molla Hüsrev, Dürer, II, 380; Dâmâd, Mecma’, II, 190; Haskefî, Dürrü’l-Muhtâr, IV, 591; İbn Âbidîn, Hâşiyetü
Reddi'l-Muhtâr, IV, 592; Kâsânî, Bedâ'î, VI, 269.
33. İbn Abidin, Hâşiyetü Reddi'l-Muhtâr, V, 46.
34. Âlemgîr, Fetâvây-ı Hindiyye, Mısır, 1310, V, 351; Şilebî, Hâşiyet-ü Tebyîn, VI, 13; Aynî, Umde, V, 369.
35. Zeylaî, a.g.e., IV, 222; VI, 14; Molla Hüsrev, a.g.e., II, 380; Dâmâd, a.g.e., II, 190; Haskefî, a.g.e., IV, 591; İbn Âbidîn, a.g.e., IV, 592; Kâsânî, Bedâ'î, VI, 269.
36. Zeyla'î, a.g.e., IV, 222; VI, 14; Âlemgîr, Fetâvây-ı Hindiyye, V, 351-352; Dâmâd, a.g.e., II, 190; İbn Âbidin, a.g.e., IV, 592; V, 305
37. Haskefî, a.g.e., IV, 591-592
38. Dâmâd, a.g.e., II, 190; İbn Âbidîn, a.g.e., IV, 592.
39. İbn Hümâm, Fethü'l-Kadir, VI, 482; İbn Âbidîn, a.g.e., V, 305.
40. Îdâh, vr., 7a-b, 8a-b. 9a, 11a, 27a-28a.
41. İbn-i Abidin, Hâşiyetü Reddi'l-Muhtâr, V, 307
42. Kâsânî, Bedâî, VI, 269
43. Âlemgîr, Fetâvây-ı Hindiyye, V, 351; Şilebî, Hâşiyet-ü Tebyîn, VI, 13; Aynî, Umde, V, 369.
44. Dürer, II, 380.
45. Tahâvî, Muhtasar Tahâvî, s., 435; Kudûrî, (Mukayyed), s., 177; Haskefî, Dürrü'l-Muhtâr, IV, 591-592; Serahsî, Mebsût, XVI, 132; Zeyla'î, Tebyîn, IV, 221-222; Mergînânî, Hidâye, III, 123;
Molla Hüsrev, Dürer, II, 380; ibrahim Halebî, Mültekâ, s, 112; Âlemgîr, a.g.e., V, 351; Şilebî, a.g.e., VI, 13; Aynî, a.g.e., V, 369.
46. Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili, III, 2155.