Mujaddid (Glaube erneuerer/wiederhersteller)
Über die Mujaddid gibtes viele überlieferungen wie in den folgenden Hadith:
عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ عَنْ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ: «إِنَّ اللَّهَ يَبْعَثُ لِهَذِهِ الْأُمَّةِ عَلَى رَأْسِ كُلِّ مِائَةِ سَنَةٍ مَنْ يُجَدِّدُ لَهَا دِينَهَا
Abu Hurayra (Radiallahu 'Anh) berichtete vom Gesandten Allahs (Salallahu 'Alayhi wa Sallam), dass er sagte: "Wahrlich sendet Allah ('Azza wa Jalla) für diese Ummah zu Beginn jedes Jahrhunderts einen (Mujaddid), der für sie ihren Glauben erneuert (Wiederherstellt)."
[Sunan Abu Dawud, Nr. 4291]
Die Gelehrten stuften diesen Hadith als authentisch und es war unter den Gelehrten bekannt.
In einigen Hadithen wird überliefert, dass die Mujaddid aus der reinen Familie des Propheten (Salallahu 'Alayhi wa Sallam) kommen. Und es wird auch gesagt das es nicht einen Mujaddid gibt sondern auch mehrere geben kann.
Der größte Mujaddid des Islam der bis heute erschienen ist, war "Imām Rabbānī Shaykh Ahmad al-Farūqī al-Sirhindī Mujaddid Alf Thānī."
Und der größte und letzte Mujaddid ist der Mahdi ('Alayhi Salam) mit ihm wird Allah sein Nûr (licht) vollenden.
Cenab-ı Allah, insanlara doğru yolu göstermek için ihtiyaç nispetinde onlara zaman zaman peygamberler göndermiştir. Bu peygamberlerin sonuncusu Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s)'dir. Ondan sonra artık peygamber gönderilmeyecektir. "Muhammed adamlarınızdan hiçbirinin babası değildir. O, ancak Allah'ın elçisi ve peygamberlerin sonuncusudur" [el-Ahzâb, 33/10].
Diğer ümmetlerde olduğu gibi Peygamberimizin ümmeti arasında da zamanla bid'at ve hurafeler baş gösterebilir ve bunun neticesinde müslümanlar dinden ve peygamberimizin sünnetinden uzaklaşmakla karşı karşıya gelebilirler. Ayrıca her gün değişen hayat şartları ve ilerleyen teknikle birlikte birtakım yeni meseleler ortaya çıkar ve bunlara dinî açıdan bir hüküm verme ihtiyacı doğar.
Toplum içinde çıkan bid'atlere karşı koyacak, dine yapılan saldırılar karşısında dini savunacak, yeni meselelere bir çözüm bulabilecek ve müslümanlara yeniden dinlerini öğretip onları yönlendirecek şahsiyetlere de bu ölçüde ihtiyaç hissedilir ki, peygamberlik müessesesi sona erdiğinden ve bundan sonra artık peygamber gelmeyeceğinden bu görev Peygamberimizin ümmetinden çıkan âlimlere düşmektedir. Bu âlimlere dinî literatürde "müceddid" denilmektedir.
Peygamber Efendimiz bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmaktadır: "Şüphesiz ki, Allah her yüzyılın başında bu ümmete dinî işlerini yenileyecek bir müceddid gönderecektir" [Ebu Davud, Melahim, 1].
Bir çok İslâm alimi diyor ki hadiste yer alan (men yüceddidü) sözünden maksat bir zatdır. Ve Allah'û Teâlâ her yüz sene başında salih ve alim bir kimseyi müslümanların dinini tazelemek için gönderir. İlk yüz senenin müceddidi, Ömer İbni Abdilaziz, ikinci yüz seneninki İmamı Şafiî üçüncü yüz seneninki Ebul Hasen el Eşarî, dördüncü yüz seneninki Ebû Hamid el-İsfiraini. beşinci yüz senenin ki İmamı Gazalî'dir [Avnu'l- Mabud 4/181. Keşfül Hafa, 1/243]
Bazı alimlere göre de hadiste geçen (men yüceddidü) sözünden maksat bir zat değil, bir cemaat bir kadrodur. Zira (men) kelimesi mevsuledir. Mufret için geldiği gibi tesniye ve cemi için de gelir.
Buna göre hadisin mânâsı şöyle olur. Şüphesiz Allah'û Teâlâ her yüz sene başında bu ümmetin dinini tazeleyen alim ve yetiştirici bir kadro bir cemaat gönderir [Keşfül Hafa, 1/243; Avnu'l-Mabud 4/180-181].
İkinci izah akla ve mantığa daha yatkındır. Buna göre her zamanda İslâm âleminin çeşitli ülkelerinde bulunan alim ve müslüman yazarların yazdıkları eser ve gösterdikleri müsbet hareketleri ile tecdid hareketlerinde payları vardır. Ve her birisi tecdid hareketinin birer üyesi ve her birisinin onda birer hissesi vardır.
Hadisin bazı rivayetlerinde, gönderilecek müceddidin, Rasulûllah'ın temiz sülalesinden olacağı bildirilmiştir. Ayrıca gelecek müceddidin bir değil birkaç olacağını söyleyenler de vardır.
İmam Suyutî tecdid hadisesi hakkında bir eser yazmış ve gelip geçen müceddidleri gösteren manzum cedveller nakletmiştir. Son cedvele göre o zamana kadar gelip geçen müceddidler şunlardır: Ömer b. Abdulaziz, İmam Şâfiî, İmam Ebu'l-Hasan el-Eş'arî, Ahmed İsferanî, İmam Gazalî, Fahruddîn Razî, Takyuddin b. Dakîki'l-Iyd ve İmam Bulkînî (Bulukkînî).
Bunların bazıları hakkında ihtilaf vardır. İmam Suyutî dokuzuncusunun kendisi olmasını ümit ediyor. Dinde reform yapmak isteyenler. müceddidle ilgili bu hadisin kapsamına girmez. Nitekim gelmiş geçmiş bunca ulema içinden bir tanesi bile bu hadisi dinde reform manasına almamıştır.
Müceddid ile müteceddid'i birbirine karıştırmamak gerekir. Zira aralarında büyük fark vardır. Müteceddid, yenilik taraftarı olan, İslâm ile câhiliyye (bugünkü anlamıyla pozitivizm, materyalizm)'nin uzlaştırılmasından yeni bir sentez ortaya çıkaran ve ümmeti cahiliyye rengine boyayan kimsedir. Bunların gayesi dini tecdid değil onu yeniye uydurmadır. Müceddid ise; İslâm'ı cahiliyyenin bütün unsurlarından temizleyen sonra da mümkün olduğu kadar onu katışıksız olarak, olduğu gibi hayata iade eden demektir. Müceddid, cahiliyye ile anlaşmak ve uzlaşmaktan uzak olur ve her ne kadar önemsiz olursa olsun cahiliyyenin hiç bir izinin İslâm'ın herhangi bir kısmına yerleşmesine sabredemez.
Müceddidle peygamber arasında fark vardır. Peygamber; Allah tarafından açıkça emir almıştır. Kendisine vahiy gelir, peygamberlik davasıyla işe başlar ve insanları kendisine davet eder; îman veya küfür onun davasını kabul etmeye veya etmemeye bağlıdır.
Müceddid böyle değildir. O, Allah, tarafından memur olsa bile teşriî olmayan, bir din ve düzen getirmekle ilgisi bulunmayan bir emirle memûr olabilir. Çok defa kendisi müceddid olduğunu fark etmez, ancak kendisi vefat ettikten sonra fark edilir.
Müceddid de bulunması zarurî olan vasıflar şunlardır: Berrak bir zihin, keskin bir görüş, dosdoğru bir düşünüş, ifratla tefrit arasındaki orta yolu bulma ve buna riayet etmeye ait nadir kudret, asırlar boyu yerleşip kökleşmiş kanaatlerin ve yeni durumların tesiri altında kalmaktan sıyrılmış tefekkür gücü, doğru yoldan sapıtmış olan zamanının gidişi ile mücadele cesareti, yeniden kurmak ve ictihad etmek için gerekli olan ve Allah tarafından bağışlanmış bulunan liderlik ve önderlik kabiliyeti... Ayrıca müceddidin İslâm esaslarını gönlünün derinliklerinden kabul etmiş ve kendi görüş, anlayış ve düyuşu içinde gerçekten inanmış olması, en küçük işlerde bile İslâm ile câhiliyyetin farkını bilmesi, asırların topladığı çıkmazlar yığını altından hakkı, gerçeği gün yüzüne çıkarması gereklidir.
Peygamber (sav)'den bir hadis rivayet ediliyor. Hadisin meali şöyledir: Şüphesiz Allahü Teâlâ her yüz sene başında bu ümmetin dinini tazeleyen bir müceddid gönderir.
Meali nakil edilen hadisi Ebu Davud. Hakim ve Tabarani onu rivayet etmişlerdir. Bir çok İslâm alimi diyor ki hadiste yer alan (men yüceddidü) sözünden maksat bir zatdır. Ve Allah'û Teâlâ her yüz sene başında salih ve alim bir kimseyi müslümanlann dinini tazelemek için gönderir.
İlk yüz senenin müceddidi, Ömer İbni Abdilaziz, ikinci yüz seneninki İmamı Şafiî, üçüncü yüz seneninki Ebul Hasen el Eşarî, dördüncü yüz seneninki Ebû Hamid el-İsfiraini. beşinci yüz senenin ki İmamı Gazalî'dir [Avnul Mabud 4/181; Keşfül Hafa, 1/243].
Bazı alimlere göre de hadiste geçen (men yüceddidü) sözünden maksat bir zat değil, bir cemaat bir kadrodur. Zira (men) kelimesi mevsuledir. Mufret için geldiği gibi tesniye ve cemi için de gelir.
Buna göre hadisin mânâsı şöyle olur. Şüphesiz Allah'û Teâlâ her yüz sene başında bu ümmetin dinini tazeleyen alim ve yetiştirici bir kadro bir cemaat gönderir [Keşfül Hafa, 1/243; Avnul Mabud 4/180-181].
Buna göre her zamanda İslâm âleminin çeşitli ülkelerinde bulunan alim ve müslüman yazarların yazdıkları eser ve gösterdikleri müsbet hareketleri ile tecdid hareketlerinde payları vardır. Ve her birisi tecdid hareketinin birer üyesi ve her birisinin onda birer hissesi vardır. Demek bu zamanın müceddidi İslâm âleminde fikir ve eserleri ile İslâm'a hizmet verip topluma iman nuru zerk etmiş ve eden salih ve alimlerin heyeti mecmuasıdır.
Bizim kanaatimiz de bu minvaldedir. Birinci açıklamaya göre ise müceddidi tayin etmek zor olduğu gibi adeta bir çok kişinin mücahedelerini hiçe sayarak hakkını alıp birisine devir etmek gibi oluyor. Bu zamanda çeşitli İslâmî cemaatlerle görüşüp teatii efkârda bulunduk. Her bir cemaat bizim hocamız İslâm'a daha fazla insan yetiştirmiştir. Bunun için zamanımızın müceddidi ve mehdisi varsa bizim hocamızdır başka kimse olamaz diyor ve böylece çeşitli fikirler ve birbirine zıt iddialar ortaya çıkarak tefrika meydana geliyor.
Tarihte İslâm'a hizmet edenler şüphesiz çok olmuştur ve olmaktadır. Ama onları tecdid ve mehdilik makamına getirme yetkisi Allah'ındır. Cemiyet ve cemaatın yetkisi dışındadır.
Peygamber Efendimiz bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmaktadır: "Şüphesiz ki, Allah her yüzyılın başında bu ümmete dinî işlerini yenileyecek hir müceddid gönderecektir" (Ebu Davud, Melahim, 1)
HALIL GÜNENÇ, Günümüz Meselelerine Fetvalar 2/254